Ölmeden Önce Okunması Gereken Unutulmaz Şiirler 5
SESSİZ GEMİ
Artık demir
almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule
giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu
yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o
kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda
kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce
siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare
gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı
hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada
sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki,
giden sevgililer dönmeyecekler.
Bir çok
gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok
seneler geçti; dönen yok seferinden
YAHYA KEMAL BEYATLI
ETME
Duydum ki
bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir
yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller
dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta
gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi
bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış
başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek
harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle
harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı
var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık
sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz
çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da
evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim
dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi
öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla
başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse
ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin
cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti
öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin
içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o
şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi
sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu
bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama
bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey
hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey
arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın
baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Mevlana
Celaleddin Rumi
SİZİN HİÇ BABANIZ ÖLDÜ MÜ?
Sizin hiç
babanız öldü mü?
Benim bir
kere öldü kör oldum
Yıkadılar
aldılar götürdüler
Babamdan
ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç
hamama gittiniz mi?
Ben gittim
lambanın biri söndü
Gözümün biri
söndü kör oldum
Tepede bir
gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine
maviydi kör oldum
Taşlara
gelince hamam taşlarına
Taşlar pırıl
pırıldı ayna gibiydi
Taşlarda
yüzümün yarısını gördüm
Bir şey
gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden
ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç
sabunluyken ağladınız mı?
CEMAL SÜREYA
HİKAYE
Senin
dudakların pembe
Ellerin
beyaz,
Al tut ellerimi
bebek
Tut biraz!
Benim
doğduğum köylerde
Ceviz
ağaçları yoktu,
Ben bu
yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim
doğduğum köylerde
Buğday
tarlaları yoktu,
Dağıt
saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim
doğduğum köyleri
Akşamları
eşkıyalar basardı.
Ben bu
yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim
doğduğum köylerde
Kuzey
rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden
dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye
gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim
doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat
doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
CAHİT KÜLEBİ
SEVGİLERDE
Sevgileri
yarınlara bıraktınız
Çekingen,
tutuk, saygılı.
Bütün
yakınlarınız
Sizi yanlış
tanıdı.
Bitmeyen
işler yüzünden
(Siz böyle
olsun istemezdiniz)
Bir bakış
bile yeterken anlatmaya herşeyi
Kalbinizi
dolduran duygular
Kalbinizde
kaldı
Siz geniş
zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar
vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların
telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği
aklınıza gelmezdi.
Gizli
bahçenizde
Açan
çiçekler vardı,
Gecelerde ve
yalnız.
Vermeye az
buldunuz
Yahut vakit
olmadı
BEHÇET NECATİGİL
BEKLEYECEĞİM
Aylar geçip
yıllar olsa da
Yıllar geçip
zaman dolsa da
Aşkın
arzuları beni boğsa da
Bir gün
seversin diye bekleyeceğim
Bugün
nişanlansan, yarın evlensen
Benden başka
binbir kişi sevsen
Hepsiyle
ayrı ayrı izdivaç görsen
Bir gün
dönersin diye bekleyeceğim
Seni
beklemekle geçse de ömrüm
Şu fani
dünyada kalmasa günüm
Senden
uzakta ölürsem bir gün
Ahirette
seni bekleyeceğim…
AHMET HAMDİ TANPINAR
FAHRİYE ABLA
Hava keskin
bir kömür kokusuyla dolar
Kapanırdı
daha gün batmadan kapılar
Bu afyon
ruhu gibi baygın mahalleden
Hayalimde
tek çizgi bir sen kalmışsın sen!
Hülyasındaki
geniş aydınlığa gülen
Gözlerin ,
dişlerin ve akpak gerdanınla
Ne güzel
komşumuzdun sen fahriye abla
Eviniz kutu
gibi küçücük bir evdi
Sarmaşıklarla
balkonu örtük bir evdi
Güneşin
batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı
gölgesi kuytu bir derede
Yaz kış
yeşil bir saksı ıtır pencerede
Bahçede
akasyalar açardı baharla
Ne şirin
komşumuzdun fahriye abla
Önce upuzun
sonra kesik saçın vardı
Tenin
buğdaysı , boyun bir başak kadardı
İçini
gıcıklardı bütün erkeklerin
Altın
bileziklerle dolu bileklerin
Açılırdı
rüzgarda kısa eteklerin
Açık saçık
şarkılar söylerdin en fazla
Ne çapkın
komşumuzdun sen fahriye abla
Gönül verdin
derlerdi o delikanlıya
En sonunda
varmışsın bir erzincanlıya
Bilmem şimdi
hala bu ilk kocandamısın
Hala dağları
karlı erzincandamısın
Bırak geçmiş
günleri gönlüm hatırlasın
Hatırada
kalan şeyler değişmez zamanda
Ne vefalı
komşumuzdun sen fahriye abla
AHMET MUHİP DIRANAS
SİTEM
Önde zeytin
ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin
ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları
neyleyim.
Yar
yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.
Yar
yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen
misali döner başım
Sevda değil
bu bir hışım
Gel gör beni
darmadağın
Tel tel
çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın
çekirdeğinde diken
Gözümün
bebeğinde sitem var
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
MERDİVEN
Agir, agir
çikacaksin bu merdivenlerden,
Eteklerinde
günes rengi bir yigin yaprak,
Ve bir zaman
bakacaksin semaya aglayarak…
Sular
sarardi… yüzün perde perde solmakta,
Kizil
havalari seyret ki aksam olmakta…
Egilmis
arza, kanar, muttasil kanar güller;
Durur alev
gibi dallarda kanli bülbüller,
Sular mi
yandi? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir
lisan-i hafidir ki ruha dolmakta,
Kizil
havalari seyret ki aksam olmakta…
Ahmet Haşim
AYRILIK SEVDAYA DAHİL 1-2-3-4-5
1
açılmış
sarmaşık gülleri
kokularıyla
baygın
en görkemli
saatinde yıldız alacasının
gizli bir
yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir
telefonda ağlayan
yağmurlu
genç k
2
rüzgâr
uzak
karanlıklara sürmüş yıldızları
mor
kıvılcımlar geçiyor
dağınık
yalnızlığımdan
onu çok
arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde
vücudumun
ağır yanık
sızıları
bir yerlere
yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı
hissettiğim an
demirler
eriyor hırsımdan
3
ay ışığına
batmış
karabiber
ağaçları
gümüş tozu
gecenin
ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler
unutulmuş
tedirgin
gülümser
çünkü
ayrılmanın da vahşi bir tadı var
çünkü
ayrılık da sevdâya dahil
çünkü
ayrılanlar hâlâ sevgili
hiç bir anı
tek başına yaşayamazlar
her an
ötekisiyle birlikte
herşey
onunla ilgili
telaşlı
karanlıkta yumuşak yarasalar
gittikçe
genişleyen
yakılmış ot
kokusu
yıldızlar
inanılmayacak bir irilikte
yansımalar
tutmuş bütün sâhili
çünkü
ayrılmanın da vahşi bir tadı var
öyle vahşi
bir tad ki dayanılır gibi değil
çünkü
ayrılık da sevdâya dahil
çünkü
ayrılanlar hâlâ sevgili..
4
yalnızlık
hızla
alçalan bulutlar
karanlık bir
ağırlık
hava ağır
toprak ağır yaprak ağır
su tozları
yağıyor üstümüze
özgürlüğümüz
yoksa yalnızlığımız mıdır
eflatuna
çalar puslu lacivert
bir sis
kuşattı ormanı
karanlık
çöktü denize
yalnızlık
çakmak taşı
gibi sert
elmas gibi
keskin
ne yanına
dönsen bir yerin kesilir
fena kan
kaybedersin
kapını bir
çalan olmadı mı hele
elini bir
tutan
bilekleri
bembeyaz kuğu boynu
parmakları
uzun ve ince
sımsıcak
bakışları suç ortağı
kaçamak
gülüşleri gizlice
yalnızların
en büyük sorunu
tek başına
özgürlük ne işe yarayacak
bir türlü
çözemedikleri bu
ölü bir
gezegenin
soğuk
tenhalığına
benzemesin
diye
özgürlük mutlaka
paylaşılacak
suç ortağı
bir sevgiliyle
5
sanmıştık ki
ikimiz
yeryüzünde
ancak
birbirimiz
için varız
ikimiz
sanmıştık ki
tek kişilik
bir yalnızlığa bile
rahatça
sığarız
hiç
yanılmamışız
her an düşüp
düşüp
kristal bir
bardak gibi
tuz parça
kırılsak da
hâlâ
içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ
kıpkızıl gülümseyen
-sanki
ateşten bir tebessüm-
zehir
zemberek aşkımız..
ATTİLA İLHAN
Yorumlar
Yorum Gönder